Sual: Bir kimsenin, kendinin, çoluk çocuğunun rızkını helal yoldan kazanması da ibâdet olur mu?
Cevap: Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
"Bir kimsenin dünya ticareti, ahiret ticaretine mani olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünya, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır. Ahiret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. İnsanın sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lazımdır.
Her sabah; kendisinin ve evlat ve ailesinin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum diye niyet etmelidir. O gün Müslümanlara iyilik, yardım etmeyi kalbinden geçirmelidir. Böyle niyet eden bir tüccar, bir memur, bir muallim ve bir işçi, vazifesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır.
En az, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmelidir. Mesela, çiftçi, fırıncı, dokumacı ve daha nice sanatkarlar, hep onun için çalışıyor. Herkes onun için çalışıp da, onun boş oturması doğru olur mu? Bu dünyada herkes yolcudur. Geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lazımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir. Her Müslüman iyi bilsin ki, bütün sanatlar, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, ibadet etmek olur. Her sanatı öğrenmek ve hele, harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır.
Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, dersleri mekteplerde, bu niyet ile okutmak ve okumak hep ibadet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile, her işi ibadet olur. Namaz kılmayanların her hareketi de günah olur. O halde, her Müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalıdır. İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek, bir sanat seçmektir."
***
Sual: Kalpleri birbirine bağlamak ve birbirinden istifade etmesi nasıl olabilir?
Cevap: Elektrik, bakır tel ile iletiliyor. Radyo vericisi ile alıcısı, birbirine elektromanyetik titreşimlerle bağlanıyor. Kalpleri birbirine bağlayan bağın da, muhabbet olduğu (Mektûbât)ın dördüncü cildinin yirmibirinci mektubunda yazılıdır. Bir insan, bir Veliyi görüp konuşarak veya kitaplarını okuyarak, onun İslâmiyete tam bağlı olduğunu, derya gibi ilim sahibi olduğunu, güzel ahlâkını, herkese iyilik yaptığını anlayıp sever. Resûlullahı çok sevdiği için, Onun izinde bulunanı da sever. Fakat, bu güzel sıfatları sevmesi yetişmez. Bu sıfatların sahibini iyi tanıyıp sevmesi lâzımdır. Çünkü, bu sıfatlar münafıklarda, kâfirlerde, masonlarda da görülebilir. Bunun için, mürşid olduğunu anlayıp, onu görmekten ve kendini göremeyince, şeklini, suretini kalbine, hayâline getirmekten zevk almak lâzımdır. Bu hâle (Râbıta) yapmak denir.
Ona her zaman râbıta yaparak, görmüş gibi olur. His uzuvlarına tesir eden her şey kalbe de tesir eder. Güzel bir şeyi görmek kalbe tesir ettiği gibi, o şeyi düşünmek de kalbe tesir eder. Yani, (Râbıta) yapmak, yanında bulunmak gibi olur. Ne kadar çok sevişirlerse, o kadar çok feyz alır. Ubeydüllah-ı Ahrâr, (Kalbi, mala, mülke ve her çeşit dünya işlerine bağlamak suç olmuyor da, bir mümine bağlamak niçin suç olsun?) buyurmuştur. (Tam İlmihal s. 1050)
Cevap: Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
"Bir kimsenin dünya ticareti, ahiret ticaretine mani olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünya, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır. Ahiret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. İnsanın sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lazımdır.
Her sabah; kendisinin ve evlat ve ailesinin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum diye niyet etmelidir. O gün Müslümanlara iyilik, yardım etmeyi kalbinden geçirmelidir. Böyle niyet eden bir tüccar, bir memur, bir muallim ve bir işçi, vazifesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır.
En az, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmelidir. Mesela, çiftçi, fırıncı, dokumacı ve daha nice sanatkarlar, hep onun için çalışıyor. Herkes onun için çalışıp da, onun boş oturması doğru olur mu? Bu dünyada herkes yolcudur. Geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lazımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir. Her Müslüman iyi bilsin ki, bütün sanatlar, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, ibadet etmek olur. Her sanatı öğrenmek ve hele, harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır.
Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, dersleri mekteplerde, bu niyet ile okutmak ve okumak hep ibadet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile, her işi ibadet olur. Namaz kılmayanların her hareketi de günah olur. O halde, her Müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalıdır. İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek, bir sanat seçmektir."
***
Sual: Kalpleri birbirine bağlamak ve birbirinden istifade etmesi nasıl olabilir?
Cevap: Elektrik, bakır tel ile iletiliyor. Radyo vericisi ile alıcısı, birbirine elektromanyetik titreşimlerle bağlanıyor. Kalpleri birbirine bağlayan bağın da, muhabbet olduğu (Mektûbât)ın dördüncü cildinin yirmibirinci mektubunda yazılıdır. Bir insan, bir Veliyi görüp konuşarak veya kitaplarını okuyarak, onun İslâmiyete tam bağlı olduğunu, derya gibi ilim sahibi olduğunu, güzel ahlâkını, herkese iyilik yaptığını anlayıp sever. Resûlullahı çok sevdiği için, Onun izinde bulunanı da sever. Fakat, bu güzel sıfatları sevmesi yetişmez. Bu sıfatların sahibini iyi tanıyıp sevmesi lâzımdır. Çünkü, bu sıfatlar münafıklarda, kâfirlerde, masonlarda da görülebilir. Bunun için, mürşid olduğunu anlayıp, onu görmekten ve kendini göremeyince, şeklini, suretini kalbine, hayâline getirmekten zevk almak lâzımdır. Bu hâle (Râbıta) yapmak denir.
Ona her zaman râbıta yaparak, görmüş gibi olur. His uzuvlarına tesir eden her şey kalbe de tesir eder. Güzel bir şeyi görmek kalbe tesir ettiği gibi, o şeyi düşünmek de kalbe tesir eder. Yani, (Râbıta) yapmak, yanında bulunmak gibi olur. Ne kadar çok sevişirlerse, o kadar çok feyz alır. Ubeydüllah-ı Ahrâr, (Kalbi, mala, mülke ve her çeşit dünya işlerine bağlamak suç olmuyor da, bir mümine bağlamak niçin suç olsun?) buyurmuştur. (Tam İlmihal s. 1050)
Hiç yorum yok
Yorum Gönder
Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.
Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.
Teşekkürler.