Sual: Kalbi hastalıklardan, kötü düşüncelerden kurtarmak için ne yapılmalıdır?
Cevap: Kalbin kendinde hiç düşünce yoktur. Ona, aklın ve nefsin ve his uzuvlarından dimağa ve dimağdan kalbe ulaşan haram şeylerin düşünceleri gelerek hasta yapar. Kalbi bu hataralardan kurtarmak güçtür. Bu düşüncelerden kurtulursa, Allahü teâlâyı hatırlar, düşünür. Yani kalp, hiç düşüncesiz kalmaz. Kalbin hataralardan kurtulması Allahü teâlânın ismini çok söylemekle veya bir Veliyi severek görmek ile olur. Bir Veli bulamazsa, ismini işittiği bir Velinin hayatını okuyup öğrenir. Onu çok sever. Hep onu düşünür. Bir Veliyi görmek, Allahü teâlâyı hatırlamağa sebep olacağı, (Onlar görüldükleri zaman, Allahü teâlâ zikir edilmiş olur) hadîs-i şerifi ile bildirilmiştir. Bu hadîs-i şerif, (İrşâd-üt-tâlibîn), (İbni Mâce), (Ezkâr) ve Abdülhakîm efendinin (Râbıta-i şerife)sinde ve Dost Muhammed Kandihârînin onbirinci mektubunda vardır.
Bir insan, kendisine İslâmiyeti doğru olarak öğreten, kendisini dünya ve ahirette felâketlerden kurtaran, ebedî saadete kavuşturan vesileyi görerek veya kitaplarından tanıyarak, onu canı gibi sever. Onu görünce, göremezse, severek düşündükçe, Resûlullahtan ona gelen feyzler bunun kalbine de akar. (Makâmât-ı Mazheriyye), 74. cü sahifesinde diyor ki, (Mükerem hân öleceği zaman, başına Ubeydüllah-ı Ahrârın takkesini koydular. Onu alın! Yerine üstadımın külâhını geçirin! Çünkü, beni saadetlere kavuşturan odur, dedi).
Düşünülen şeklin, Velinin tam kendisi olması şart değildir. Her gün, sabah ve akşam gözleri kapatıp, beş-on dakika aynı suret düşünülürse, bir müddet sonra, bu Velinin ruhu, o surette görünerek, rüyada olduğu gibi, konuşmağa başlar. İhsanlarda bulunur. Bir Müslüman, sohbetlerinde bulunarak veya kitaplardan okuyarak, tanıdığı ve sevdiği, uzakta veya kabirde bulunan bir Veliyi, ismi ile çağırır ve yalvarırsa, Allahü teâlâ, o Veliye işittirir. Veli de, ona imdat eder. Bir Veli, olmuş veya ilerde olacak bir şeyi öğrenmek isterse, Allahü teâlâ, ona bildirir. Allahü teâlânın, Velilere olan, bunlar gibi ihsanlarına, ikramlarına (Keramet) denir. Bedreddîn-i Serhendî, (Hadarât-ül-kuds) kitabında, imâm-ı Rabbânînin kerametlerinden binlerce gördüğünü ve işittiğini yazıyor ve bunlardan yüzden fazlasını bildiriyor.
Kalp fâni olunca, yani hiçbir şeyi hatırlamayınca, aklın, fikrin ve hâfızanın da dünya işlerini unutması icab etmez. Kalp, fâni iken de, bütün organlara, akla, fikre, hâfızaya, her nev dünya işlerini yaptırır, başka insanlar gibi dünya işlerine de çalışır. Bütün insanlık vazifesini, her iyiliği Allah rızası için yapar. Bütün yaptıkları ibadet olur. (Tam İlmihal s. 1057)
***
Sual: Gayr-i müslimlerin âdetlerini veya onların ibadet olarak yaptığı şeyleri yapmanın dinen bir mahzuru olur mu?
Cevap: Kâfirlerin âdetlerini yapmak, onlara benzemek niyeti ile olmazsa ve haram veya kötü âdetler değilse, faydalı şeyler ise, caiz olur. Onlar gibi yemek, içmek böyledir. Onlara uymak için olur veya haram veya fena, kötü şeyler ise, haram olur. Uyûn-ül besâirde deniyor ki:
"İnsan resmi veya heykeli yapıp, bu insanda ülûhiyyet, ilahlık sıfatlarından birinin bulunduğuna inanarak veya bunun kâfir olduğunu bilerek, bunların karşısında, hürmet, tazim, saygı bildiren bir şey söylese veya yapsa, mesela secde etse, Yahudîlerin ve Hıristiyanların bağladıkları zünnâr denilen kuşağı ve onların dinlerine mahsus şeyleri kullansa, kâfir olur. Kâfirlere mahsus olan şeyleri harpte hile olarak kullanırsa, kâfir olmaz." Canını, malını, rızkını kurtaracak kadar kullanması özür olur, daha fazlası küfür olur.
***
Sual: Namaz kılarken, ah, of diye sesli olarak inlemek namazı bozar mı?
Cevap: Ah, of gibi inlemek, uf diye sıkıntıyı bildirmek, namazı bozar.
***
Sual: İmanı gideren bir söz, hiçbir zaruret olmadan söylenirse, iman gider mi?
Cevap: Allahü teâlâya mahsus olan sıfatlara ülûhiyyet, ilahlık sıfatları denir. Akait ve fıkıh kitaplarının çoğunda, mesela Dürerde deniyor ki:
"Bir kimse, kalbi iman ile dolu olduğu hâlde, küfre sebep olan bir şeyi, zaruret olmadan, yani isteyerek söylerse, imanı gider, kâfir olur. Kalbindeki imanın faydası olmaz. Çünkü, bir kimsenin kâfir olduğu sözünden anlaşılır. Küfre sebep olan şeyi söyleyince, insanlar arasında da, Allahü teâlâ yanında da kâfir olur."
***
Sual: İnsanlar arasındaki muamelelerde, alışverişlerde, günah işleyen Müslümanların ve gayr-i müslimlerin sözüne de itibar edilir mi?
Cevap: Bu konuda Dürr-ül-muhtârda deniyor ki:
"İnsanların birbirleri arasında olan işlere muâmelât denir. Muâmelâtta bir fasıkın veya kâfirin sözü de kabul edilir. Akıllı olan çocuk ve kadın da erkek gibidir. Bunlardan biri, bu eti kitaplı kâfirden aldım derse, yemesi helal olur."
***
Sual: Çok zan etmekle iman edilmiş olur mu yoksa iyi bilmek mi gerekir?
Cevap: İbadetler, fazla zan edilmekle, doğru olur. İman, itikat ise, çok zan ile doğru olamaz, iyi bilinmekle doğru olur.
Cevap: Kalbin kendinde hiç düşünce yoktur. Ona, aklın ve nefsin ve his uzuvlarından dimağa ve dimağdan kalbe ulaşan haram şeylerin düşünceleri gelerek hasta yapar. Kalbi bu hataralardan kurtarmak güçtür. Bu düşüncelerden kurtulursa, Allahü teâlâyı hatırlar, düşünür. Yani kalp, hiç düşüncesiz kalmaz. Kalbin hataralardan kurtulması Allahü teâlânın ismini çok söylemekle veya bir Veliyi severek görmek ile olur. Bir Veli bulamazsa, ismini işittiği bir Velinin hayatını okuyup öğrenir. Onu çok sever. Hep onu düşünür. Bir Veliyi görmek, Allahü teâlâyı hatırlamağa sebep olacağı, (Onlar görüldükleri zaman, Allahü teâlâ zikir edilmiş olur) hadîs-i şerifi ile bildirilmiştir. Bu hadîs-i şerif, (İrşâd-üt-tâlibîn), (İbni Mâce), (Ezkâr) ve Abdülhakîm efendinin (Râbıta-i şerife)sinde ve Dost Muhammed Kandihârînin onbirinci mektubunda vardır.
Bir insan, kendisine İslâmiyeti doğru olarak öğreten, kendisini dünya ve ahirette felâketlerden kurtaran, ebedî saadete kavuşturan vesileyi görerek veya kitaplarından tanıyarak, onu canı gibi sever. Onu görünce, göremezse, severek düşündükçe, Resûlullahtan ona gelen feyzler bunun kalbine de akar. (Makâmât-ı Mazheriyye), 74. cü sahifesinde diyor ki, (Mükerem hân öleceği zaman, başına Ubeydüllah-ı Ahrârın takkesini koydular. Onu alın! Yerine üstadımın külâhını geçirin! Çünkü, beni saadetlere kavuşturan odur, dedi).
Düşünülen şeklin, Velinin tam kendisi olması şart değildir. Her gün, sabah ve akşam gözleri kapatıp, beş-on dakika aynı suret düşünülürse, bir müddet sonra, bu Velinin ruhu, o surette görünerek, rüyada olduğu gibi, konuşmağa başlar. İhsanlarda bulunur. Bir Müslüman, sohbetlerinde bulunarak veya kitaplardan okuyarak, tanıdığı ve sevdiği, uzakta veya kabirde bulunan bir Veliyi, ismi ile çağırır ve yalvarırsa, Allahü teâlâ, o Veliye işittirir. Veli de, ona imdat eder. Bir Veli, olmuş veya ilerde olacak bir şeyi öğrenmek isterse, Allahü teâlâ, ona bildirir. Allahü teâlânın, Velilere olan, bunlar gibi ihsanlarına, ikramlarına (Keramet) denir. Bedreddîn-i Serhendî, (Hadarât-ül-kuds) kitabında, imâm-ı Rabbânînin kerametlerinden binlerce gördüğünü ve işittiğini yazıyor ve bunlardan yüzden fazlasını bildiriyor.
Kalp fâni olunca, yani hiçbir şeyi hatırlamayınca, aklın, fikrin ve hâfızanın da dünya işlerini unutması icab etmez. Kalp, fâni iken de, bütün organlara, akla, fikre, hâfızaya, her nev dünya işlerini yaptırır, başka insanlar gibi dünya işlerine de çalışır. Bütün insanlık vazifesini, her iyiliği Allah rızası için yapar. Bütün yaptıkları ibadet olur. (Tam İlmihal s. 1057)
***
Sual: Gayr-i müslimlerin âdetlerini veya onların ibadet olarak yaptığı şeyleri yapmanın dinen bir mahzuru olur mu?
Cevap: Kâfirlerin âdetlerini yapmak, onlara benzemek niyeti ile olmazsa ve haram veya kötü âdetler değilse, faydalı şeyler ise, caiz olur. Onlar gibi yemek, içmek böyledir. Onlara uymak için olur veya haram veya fena, kötü şeyler ise, haram olur. Uyûn-ül besâirde deniyor ki:
"İnsan resmi veya heykeli yapıp, bu insanda ülûhiyyet, ilahlık sıfatlarından birinin bulunduğuna inanarak veya bunun kâfir olduğunu bilerek, bunların karşısında, hürmet, tazim, saygı bildiren bir şey söylese veya yapsa, mesela secde etse, Yahudîlerin ve Hıristiyanların bağladıkları zünnâr denilen kuşağı ve onların dinlerine mahsus şeyleri kullansa, kâfir olur. Kâfirlere mahsus olan şeyleri harpte hile olarak kullanırsa, kâfir olmaz." Canını, malını, rızkını kurtaracak kadar kullanması özür olur, daha fazlası küfür olur.
***
Sual: Namaz kılarken, ah, of diye sesli olarak inlemek namazı bozar mı?
Cevap: Ah, of gibi inlemek, uf diye sıkıntıyı bildirmek, namazı bozar.
***
Sual: İmanı gideren bir söz, hiçbir zaruret olmadan söylenirse, iman gider mi?
Cevap: Allahü teâlâya mahsus olan sıfatlara ülûhiyyet, ilahlık sıfatları denir. Akait ve fıkıh kitaplarının çoğunda, mesela Dürerde deniyor ki:
"Bir kimse, kalbi iman ile dolu olduğu hâlde, küfre sebep olan bir şeyi, zaruret olmadan, yani isteyerek söylerse, imanı gider, kâfir olur. Kalbindeki imanın faydası olmaz. Çünkü, bir kimsenin kâfir olduğu sözünden anlaşılır. Küfre sebep olan şeyi söyleyince, insanlar arasında da, Allahü teâlâ yanında da kâfir olur."
***
Sual: İnsanlar arasındaki muamelelerde, alışverişlerde, günah işleyen Müslümanların ve gayr-i müslimlerin sözüne de itibar edilir mi?
Cevap: Bu konuda Dürr-ül-muhtârda deniyor ki:
"İnsanların birbirleri arasında olan işlere muâmelât denir. Muâmelâtta bir fasıkın veya kâfirin sözü de kabul edilir. Akıllı olan çocuk ve kadın da erkek gibidir. Bunlardan biri, bu eti kitaplı kâfirden aldım derse, yemesi helal olur."
***
Sual: Çok zan etmekle iman edilmiş olur mu yoksa iyi bilmek mi gerekir?
Cevap: İbadetler, fazla zan edilmekle, doğru olur. İman, itikat ise, çok zan ile doğru olamaz, iyi bilinmekle doğru olur.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder
Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.
Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.
Teşekkürler.