BREAKING NEWS
Yaşam

728x90

header-ad

468x60

header-ad

Kazaya rıza lâzımdır

Sual: Veba hastalığı olan yerden kaçmak günah mıdır ve bu hastalıktan ölenler şehit mi olurlar?

Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 299. mektubunda buyuruyor ki: Bekara sûresi yüzellialtıncı âyetinde mealen, (Müminlere bir sıkıntı gelince, innâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn derler) buyuruldu. Sabretmek ve dayanmak lâzımdır. Kazaya rıza lâzımdır.

Şûrâ sûresi otuzuncu âyetinde mealen, (Size gelen sıkıntılar, kendi kazandıklarınızdır. Çoğunu da af edip, size göndermiyor) buyuruldu. Rûm sûresi kırkbirinci âyetinde mealen, (İnsanların yaptıkları işlerle, karada ve denizde fesat hâsıl oldu. Her şey bozuldu) buyuruldu. Bu veba hastalığında, işlerimizin kötülüğünden dolayı, önce fareler öldü. Çünkü, insanlara çok yakın olan bunlardır. İnsanların üremesine ve yer yüzüne yayılmalarına yarayan kadınlar, erkeklerden daha çok öldüler. Veba olan yerde, ölümden kaçıp da kurtulanlara yazıklar olsun! Kaçmayıp da ölenlere müjdeler olsun! Bunlar şehit sevabına kavuşurlar. Şeyh-ül-islâm şeyh Ahmed bin Alî bin Hacer-i Askalânî "rahmetullahi aleyh", (Bezl-ül-ma'ûn fî fadl-it-tâ'ûn) kitabında diyor ki, taundan ölen kimseye sual sorulmaz. Çünkü, muharebede ölen şehit gibidir. Taunda, Allahü teâlâ yazmadı ise bana zarar gelmez diyerek, Allah rızası için orada kalıp, başka bir hastalıkla ölen kimse de, sual ve azab görmeyecektir. Çünkü, bu da düşman karşısında nöbet beklerken ölen kimse gibidir. Bunun gibi, büyük âlim imâm-ı Celâleddîn-i Süyûtî "rahmetullahi aleyh" (Şerh-us-sudûr) kitabında, bu sözün doğru olduğunu bildirmektedir. Veba olan yerden kaçmayan ve ölmeyen kimse de, gaziler ve mücahitler ve belâlara sabır edenler gibidir. Herkesin bir (Ecel-i müsemmâ)sı vardır ki, azalmaz ve çoğalmaz. Kaçıp da kurtulanlar, ecelleri gelmediği için ölmemiştir. Yoksa kaçmak, onları ölümden kurtarmış değildir. Kaçmayıp, sabır edip ölenler de, ecelleri geldiği için ölmüşlerdir. Veba olan yerden kaçmak, insanı kurtarmaz. Veba olan yerde sabredip kalmak, insanı öldürmez. Veba olan yerden kaçmak, gazâda düşman karşısından kaçmak gibi büyük günahtır. Kaçanların ölmemesi ve sabredenlerin ölmesi, Allahü teâlânın mekridir, aldatmasıdır. Bekara sûresi yirmialtıncı âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, onunla çoklarını yoldan çıkarıyor. Çoklarını da, doğru yola sokuyor) buyuruldu. (Mektûbât Tercemesi s. 477)

***

Sual: Evliyada harikaların ve kerametlerin çok olması, daha üstün olmağı mı gösterir veya üstünlükleri neye göredir, nasıl anlaşılır? Mahlûkların şekillerini keşif etmek, madde âlemindeki gaybleri bulmak gibi harikalar kafirlerde de gözükebilir mi?

Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 293. mektubunda buyuruyor ki: Abdülkâdir-i Geylânîde görülen harikalar ve kerametler, o kadar çoktur ki, başka hiçbir Velide bu kadar keramet görülmemiştir. Harikaların ve kerametlerin çok olması, daha üstün olmağı bildirmez. Hiç harikası görülmeyen bir Velî, harikaları ve kerametleri çok görülen bir Veliden daha üstün olabilir. Sühreverdî, (Avârif) kitabında, Evliyanın harikalarını ve kerametlerini anlattıktan sonra buyuruyor ki, (Bunların hepsi Allahü teâlânın ihsanlarıdır. Dilediğine ihsan eder. Fakat bunlardan hiçbiri verilmeyen bir Velî, bunların hepsinden daha üstün olabilir. Çünkü, harikalar ve kerametler yakîni, güveni arttırmak içindir. Kendisine yakîn ihsan edilmiş olanın, kerametlere ihtiyacı kalmaz. Bu kerametlerin hepsi, kalbin zikre alışması nimetinden daha aşağıdır). Harikaların çok görünmesini üstünlük bilmek, hazret-i Ali'nin iyi ve üstün hâllerini görerek onu hazret-i Ebû Bekir'den daha üstün bilmeğe benzer. Çünkü, onda bu kadar üstün ve iyi hâller görülmemiştir "radıyallahü anhümâ".

Harikalar, kerametler, ikiye ayrılır: Birincisi, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına ve işlerine ait olan bilgiler ve marifetlerdir. Bunlar akıl ile, düşünce ile elde edilemez. Seçtiği kullara ihsan eder. İkincisi, mahlûkların şekillerini keşif etmek, madde âlemindeki gaybleri bulmaktır. Birinci kerametler, doğru yolda bulunanlara, Allahü teâlânın sevdiklerine verilir. İkincisi, doğru yolda olana da, bozuk yolda olana da verilir. Çünkü, istidrac sahibi olan kâfirlerde de, ikinci harikalar görülmektedir. Kerametlerin, harikaların birincisine, Allahü teâlâ şeref ve kıymet vermiştir. Bunları yalnız sevdiklerine ihsan eder. Düşmanlarını bunlara ortak etmez. Cahiller, harikaların ikincisine kıymet verirler. Onları üstün ve yüksek görürler. Bunları kâfirlerde bile görünce, kalın kafalı oldukları için, onlara nerede ise, tapınacak olurlar. Onların iyi ve kötü her isteklerine boyun eğerler. Bu ahmaklar, belki de, harikaların birincisini harika bilmezler ve keramet saymazlar. Harika deyince, yalnız ikincisini anlarlar. Keramet deyince, yalnız mahlûkların, madde âleminin bilinmesini, gayblerden haber verilmesini sanırlar. Mahlûkların bilinen veya bilinmeyen hâllerinden haber vermenin ne kıymeti ve hangi şerefi olabilir? Bunların bilinmemesi, bilinmesinden belki daha uygundur. Mahlûkların hâllerini, inceliklerini unutmak, belki daha yakışık alır. Şerefli ve kıymetli olan ve saygı göstermeğe, üstün görmeğe lâyık olan, uygun olan ancak Allahü teâlânın marifetidir. (Mektûbât Tercemesi s. 467)

« Önce
Sonra »

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.

Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.

Teşekkürler.