BREAKING NEWS
Yaşam

728x90

header-ad

468x60

header-ad

Hârikul'âde, olağanüstü hallerin olması


Sual: İnsanlardan bazılarında, adet dışı olağanüstü haller denilen şeyler meydana gelmiş ve gelmektedir. Bunlar kimlerde meydana gelir ve bu olağanüstü hallere ne isim verilir?

Cevap: Bu konuda Seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ hazretleri buyuruyor ki:

"Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, tabiat kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları diyoruz. Bir iş yapmamız, bir şeyi elde etmemiz için, bu işin sebeplerine yapışmamız lazımdır. Mesela, buğday hasıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lazımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın bu adeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara, iyilik, ikram olmak ve azılı düşmanlarını aldatmak için, bunlara, Hârik-ul'âde, olağanüstü olarak, yani adetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratıyor.

Her insanda nefis vardır. Nefis, Allahın düşmanıdır. Hep kötülük yapmak ister. İslâmiyete uymak istemez. İslâmiyete uyanların nefisleri temizlenir, düşmanlıkları kalmaz. Açlık çeken, sıkıntılı yaşayan kafirlerin nefisleri ise zayıflar, kötülük yapamaz. Bunun için, Evliyada ve papazlarda Hârikul'âde, olağanüstü işler hasıl olur.

1-Peygamberlerden, tam temiz oldukları için adet-i ilâhiyye dışında ve kudret-i ilâhiyye içinde şeyler meydana gelir. Buna Mucize denir. Peygamberlerin mucize göstermesi lazımdır.

2-Peygamberlerin ümmetlerinin Evliyasında, nefislerinin kötülükleri kalmadığı için adet dışı meydana gelen şeylere, Keramet denir. Evliyanın keramet göstermesi lazım değildir. Bunlar, keramet göstermek istemez. Allahü teâlâdan utanırlar.

3-Ümmet arasında, Veli olmayanlardan meydana gelen adet dışı şeylere, Firâset denir.

4-Fasıklardan, günahı çok olanlardan zuhur ederse İstidrâc denir ki, derece derece, kıymetini indirmek demektir.

5-Kafirlerden zuhur edenlere ise Sihir, yani büyü denir."

***

Sual: Bir kimse, namaz kılarken, herhangi bir sebep yokken, zorla öksürür gibi ses çıkarsa, namazı bozulur mu?

Cevap: Namaz kılan kimse, boğazından, özürsüz, öksürür gibi ses çıkarırsa namazı bozulur. Bu hal, kendiliğinden olursa namazı bozulmaz. Okumayı kolaylaştırmak için boğazı temizlemenin namaza bir zararı olmaz.

***

Sual: Marifete kavuşmak ne demektir? İnsan aklı, insan düşüncesi, din bilgilerindeki incelikleri, hikmetleri anlayabilir mi?

Cevap: Tasavvufun gâyesi, insanı (Ma'rifet-i ilâhiyye)ye kavuşturmaktır. Yani Allahü teâlânın sıfatlarını tanıtmaktır. Onun zâtını, yani kendisini tanımak mümkin değildir. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", (Allahü teâlânın zâtını düşünmeyiniz. Onun nimetlerini düşününüz!) buyurmuştur. Yani, Onun kendisinin nasıl olduğunu değil, sıfatlarını ve insanlara verdiği nimetleri düşünmelidir. Bir kere de, (Allahü teâlânın nasıl olduğunu düşündüğün zaman, hatırına her ne gelirse, bu gelenlerin hiçbiri, Allah değildir) buyurdu. İnsanın aklının kapasitesi, sahası sınırlıdır. Bu sınırın dışında olanları anlayamaz. Bunları düşünürse, yanılır. Hakikate kavuşamaz. İnsan aklı, insan düşüncesi, din bilgilerindeki incelikleri, hikmetleri anlayamaz. Bunun için, din bilgilerine felsefe karıştıranlar, İslâm dininin gösterdiği doğru yoldan ayrılmışlar, (Bid'at ehli) veya (Mürted) olmuşlardır.

Bid'at ehli olanlar, kâfir değildir, Müslümandırlar. Fakat, doğru yoldan ayrılmış, yetmişiki bozuk fırkanın birinden olmuşlardır. Bu, felsefe kurbanlarının, Kur'ân-ı kerimden anladıkları yanlış akideler, küfre sebep olmadığı için, Müslümandırlar. (İslâm felsefesi diye bir şey yoktur. İslâmiyete sonradan felsefe karıştıranlar olmuştur) dememiz lâzımdır. Ehl-i sünnet âlimlerine "rahime-hümullahü teâlâ" göre, İslâm bilgilerinin ölçüsü, insan aklı, insanın düşüncesi değil, muhkem olan [manaları açık olan] âyet-i kerimeler ve hadîs-i şeriflerdir. Tasavvufun esası insanın kendini (aczini, zavallılığını) tanımaktır. Tasavvuf, sırf Allah sevgisi, yüce (Ulvî) aşk esası üzerine kurulmuştur. Buna da ancak, Muhammed aleyhisselâma uymakla kavuşulabilir. [Kalp, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Bu et parçasına (yürek) denir. Kalp, yürekte bulunan bir kuvvettir. Buna (gönül) diyoruz. Yürek, hayvanlarda da vardır. Kalp, insana mahsustur.] Gözün görebilmesi için, hasta, bozuk olmaması lâzım olduğu gibi, kalbin de, bu tecellîye kavuşabilmesi için, hasta olmaması lâzımdır. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 455)

« Önce
Sonra »

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.

Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.

Teşekkürler.