BREAKING NEWS
Yaşam

728x90

header-ad

468x60

header-ad

Nefse mi, Allaha mı güvenmelidir?

Sual: Bazı din adamı kılığındaki reformistler; "Müslümanlar, rızkın ezelde ayrıldığına inandıkları için çalışmayı lüzumlu görmezler. Nefsine güvenmek ise, insana hayat için mücadele kuvveti verir. Yaşamak istiyorsak, kendimizde itimad-ı nefs hasıl edelim" diyorlar. Bunların bu sözlerinin gerçeklik payı var mıdır?
Cevap: Birinci Cihan Harbi'nde böyle ateşli itimad-ı nefs dersleri fazlası ile verilmiş ve ne büyük belalara çarpıldığı da görülmüştür. Nefse güvenmek böyle deli gibi saldırmalara sebep olmuştur. Birinci Cihan Harbi'nde nefse güvenmek yerine, Allaha tevekkül hâkim olsa idi, o hareketlerden, makul ve meşru olan ince noktalardan hiçbiri ihmal edilmezdi. Çünkü, Allaha tevekkül etmek için, İslâmiyete uymak lazımdır. Bu da, bütün ince noktalara ehemmiyet verdirir.

İslâmiyet, hem çalışmayı, hem de tevekkülü birlikte emretmektedir. Tembel oturup da, tevekkül ediyoruz diyenler, bu iki vazifeden birini yapmayan kimselerdir. Çünkü, İslâmiyetin iki emrinden birincisini yapıyor, ikincisini yapmıyorlar. 

Bunları kötüleyen reformcular da, birinci vazifeyi bırakıp, ikincisini istemekle, kötüledikleri kimseler gibi kusurlu oluyorlar. Bunların hatası, çalışmayanların hatasından daha büyük oluyor. Çünkü biz, elimizden geldiği kadar çalıştıktan sonra, Allaha tevekkül ederek, işimizin karşılığını Allahdan beklemek ihtiyacında bulunduğumuz gibi, çalışırken bile nefsimize o kuvveti veren Allahı unutmayarak asıl tükenmez ve yenilmez kuvvetin Allahı unutmamakta olduğunu düşünerek, ondan yardım beklemek üzere ikinci bir tevekküle muhtacız.

(Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez. Size yardım etmezse, kimse yardım edemez. O hâlde, müminler Allaha tevekkül etsinler!)

(Sevgili Peygamberim! Onlara de ki; Allahü teâlâ dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye kadir değilim) mealindeki âyet-i kerimeler ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak itimad-ı nefs diye bir şey aramak, dine yardım ettiklerini söyleyenlere yakışır mı? Bunlar, biz tevekkülün yanlış anlaşılmasına karşı, bunu istiyoruz da, diyemezler. Çünkü, itimad-ı nefs, yani kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.

***
Sual: Fetva ne demektir?
Cevap: Fetva demek, herhangi bir şeyin ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olup olmadığını bildirmek demektir. Yalnız, (uygundur) veya (câiz değildir) demek, fetva olmaz. Bu cevabın, hangi fıkıh kitabının, hangi yazısından alındığını da bildirmek lâzımdır. Fıkıh kitaplarına uymayan fetvalar yanlıştır. Bunlara bağlanmak câiz değildir. İslâm bilgilerini öğrenmeden, bilmeden, âyet-i kerime veya hadîs-i şerif okuyup da, bunlara kendi kafasına, kendi görüşüne göre mana verenlere İslâm âlimi denmez. Bunlar Beyrut'taki papazlar gibi, Arapça bilen bir tercüman olabilir. Ne kadar yaldızlı, parlak söyleseler ve yazsalar da, hiç kıymeti yoktur. (Ehl-i sünnet âlimleri)nin anladıklarına ve bunların yazdığı fıkıh kitaplarına uymayan sözleri ve yazıları Allahü teâlâ beğenmez.
(Redd-i vehhâbî) kitabında diyor ki, Nisâ sûresinde, (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allahdan ve Resûlullahdan anlayınız!) mealindeki ellisekizinci âyet-i kerime, (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin nasıl yapılacağını, âlim olanlarınız Allahın kitabından ve Resûlullahın sünnetinden anlasınlar. Âlim olmayanlarınız ise, âlimlerin anladıklarına uyarak yapsınlar) demektir. Görülüyor ki, bu âyet-i kerime, mezhep imamlarını taklit etmeği emir etmektedir. (Tam İlmihal s. 120)

« Önce
Sonra »

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.

Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.

Teşekkürler.