Cevap:
Tekebbür, Allahü teâlânın bir sıfatıdır. Kibir ve Kibriya sıfatı, ona mahsustur. İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar, günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, Peygamberler, tevazu sahibi idiler, Allahü teâlâdan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu. Hadis-i şerifte;
(Âlim olduğunu söyleyen kimse, cahildir) buyuruldu. Her sorulana cevap veren, her gördüğünden mana çıkaran ve her yerde bilgi satan kimse, cahilliğini ortaya koyar. Bilmiyorum, öğrenip de söylerim diyen kimsenin, derin âlim olduğu anlaşılır. Resulullah efendimize, en kıymetli yer neresidir, denildiğinde;
(Bilmiyorum, Rabbim bildirirse söylerim) demiştir. Bunu Cebrâîl aleyhisselama sormuş, ondan da, aynı cevabı almıştır. O da, Allahü teâlâya sormuş, (Mescitler)dir cevabını almıştır. A'râf sûresinin (Affet ve marufu emret) mealindeki 198. âyet-i kerimesi gelince, Cebrâîl aleyhisselamdan bunu açıklamasını istemiş, o da, Rabbimden öğreneyim, diyerek gitmiştir. Tekrar geldiğinde, Allahü teâlâ; (Senden uzaklaşana yaklaş! Senden esirgeyene ihsan et! Sana zulmedenleri affet!) emrini verdi dedi. Şa'bî hazretleri, kendisine sorulanlardan birine bilmiyorum deyince;
-Sen Irak memleketinin müftüsüsün. Bilmiyorum demek, sana yakışır mı? dediklerinde;
-Meleklerin üstünleri bilmiyoruz dediler. Benim söylememden ne çıkar, buyurdu. İmâm-ı Ebû Yusuf hazretleri, bir suale bilmiyorum deyince;
-Hem Beyt-ül-maldan maaş alıyorsun, hem de cevap vermiyorsun, dediler.
-Beyt-ül-maldan, bildiklerim kadar ücret alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, Beyt-ül-malda bulunanların hepsi yetişmezdi cevabını verdi.
Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar, günah işlemeye cesaret edemez.Nefsine uymayan cahil ile arkadaşlık etmek, nefsinin esiri olan din adamı ile arkadaşlık etmekten iyidir. Din adamı olduğu için tekebbür etmek, cahil olmanın alametidir. Çünkü ilim, tevazuya sebep olur, kibirden, büyüklenmekten meneder.
***
Sual: Vekil olarak hacca gitmekle, nafile olarak gitmek aynı mıdır? Fakir, hac yolunda açlıktan, yorgunluktan ölürse, günaha girer mi?
Cevap:
Hacının vekil olarak gitmesi, kendi için tekrar gitmesinden efdaldir. Fakir kimse, nafile olarak hacca gidince, mikâta vardığı zaman, Mekkeli gibi olup, yürüyebiliyorsa hac etmesi farz olur ve farzı ifaya niyet eder. Nafile hac yapmağa niyet ederse, tekrar hac yapması lâzım olur. Fakir olan vekil böyle değildir. Çünkü, başkasının kudreti ile oraya gelmiş ve dönecektir. Zenginin hac sevabı, fakirin hac sevabından daha çoktur. Fakir, hac yolunda açlıktan, yorgunluktan ölürse, günaha girer. Yolda başkalarından yardım istemeğe muhtaç olan fakirin hacca gitmesi mekruhtur. Kendisi serbest bırakılan vekil, yolda hasta olsa da, olmasa da, parayı başkasına verip, onu gönderebilir. İzin verilmemiş ise, gönderemez. Arafat'ta durmadan önce ölen bir hacı, farz olduğu sene gidip öldü ise, hac vasiyet etmez. Birkaç sene sonra gitmiş ise, kendi şehrinden vekil göndermesi için vasiyet etmesi vacib olur. Bildirdiği yerden veya bildirdiği para ile yapılabilecek yerden de gönderilir. Vasiyette kullanılan kelimelere dikkat etmelidir. (Tam İlmihal s. 342)
Hiç yorum yok
Yorum Gönder
Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.
Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.
Teşekkürler.