BREAKING NEWS
Yaşam

728x90

header-ad

468x60

header-ad

İslâmiyetin yasak ettiğini yapmak, nefsi kuvvetlendirir

Sual: Nefsi zayıflatmak, aklı kuvvetlendirmek ve kalpte ihlâs hâsıl olması için ne yapmak, nasıl hareket etmek gerekir?

Cevap: İslâm âlimleri buyuruyorlar ki, (Allahü teâlâ insanda üç şey yarattı: Akıl, kalp ve nefs. Bunların hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlıyoruz. Akıl ve nefs dimağımızda, kalp göğsümüzün sol tarafındaki yüreğimizdedir. Bunlar, madde değildir. Yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde, mıknatısın endüksiyon bobininde bulunması gibidir. Akıl, fen bilgilerini anlamağa çalışır. Bunları anlar. İslâmiyete uygun olanlarını, fenalarından, zararlı olanlarından ayırır. İyileri, fenaları, İslâmiyet ayırmaktadır. İslâmiyeti bilen ve uymak isteyen akla (Akl-ı selîm) denir.

Aklı az olan, hep şaşıran kimseye (Ahmak), aklı hiç olmayana (Mecnun) denir. Selim olan akıl, İslâmiyetin bildirdiği iyi şeyleri kalbe bildirir. Kalp de, bunları yapmağı irade ederek, dimağdan çıkan hareket sinirleri vâsıtası ile, azalara, organlara yaptırır. İyi veya fena şeyleri yapmak arzusunun kalbe yerleşmesine (Ahlâk), (Huy) denir. Nefs, bedene tatlı gelen şeylere düşkündür. Bunların iyi, fena, faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. Arzuları, İslâmiyetin emirlerine uygun olmaz. İslâmiyetin yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Daha beterini yaptırmak ister. Fena, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanarak, fena huylu olmaması için, ahkâm-ı islâmiyyeye uyarak kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak lâzımdır.

Aklı kuvvetlendirmek, İslâm bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, ahkâm-ı islâmiyyeye uymakla olur. İslâmiyete uymak için, ihlâs lâzımdır. (İhlâs), işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmak, başka hiçbir menfaat düşünmemektir. Kalpte ihlâs hâsıl olması, kalbin zikir etmesi ile, yani Allah ismini çok söylemesi ile olur. Zikrin nasıl yapılacağını, Mürşid-i kâmilden öğrenmek ve akılda bulunan ve his organlarından gelen dünya düşüncelerini kalpten çıkarmak şarttır.

Dünya düşüncesi hiç kalmazsa, kalp kendiliğinden zikir etmeğe başlar. Şişedeki su boşalınca, havanın şişeye kendiliğinden, hemen girmesi gibidir. Kalbi dünya düşüncelerinden korumak, kalbin Mürşid-i kâmilin kalbinden feyz [Nur] alması ile olur. Kalpten kalbe (feyz), muhabbet yolu ile akar. Mürşidin başka memlekette bulunması veya vefat etmiş olması, feyz gelmesine mâni' olmaz. (Mürşid), İslâm bilgilerini iyi bilen ve İslâmiyete tam uyan, ihlâs sâhibi, Ehl-i sünnet âlimidir. İslâmiyete uymak, kalbi kuvvetlendirdiği gibi, nefsi zayıflatır. Bu sebep ile (nefs), kalbin İslâmiyete uymasını, Mürşid-i kâmilin sohbetinde bulunmağı, kitaplarını okumağı istemez. Dinsiz, imansız olmasını ister. Akıllarına uymayıp, nefislerine uyan kimseler, bunun için, dinsiz olmaktadır. Nefs ölmez. Fakat, gücü kuvveti kalmayınca, kalbi aldatamaz.) (İslâm Ahlâkı s. 9)

***

Sual: İman eden herkesin, her Müslümanın, imanı aynı mıdır, eğer aynı ise neden her iman eden olgun bir Müslüman olamıyor, bunun sebebi nedir?

Cevap: Bu konuda, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:

"İslâmiyetin bir sureti, dış görünüşü, bir de hakikati, aslı, özü vardır. İslâmiyetin sureti, Allahü teâlâya ve Onun Resûlüne ve bu Resûlün Ondan getirdiği bilgilere inanmak ve İslâmiyetin ahkamına uymaktır. Ahkama uymak demek, emir edilen şeyleri yapmak, yasak edilen şeylerden kaçınmaktır. İnsanın nefsi iman etmez ve İslâmiyetin suretine uymak istemez. Onun yaratılışı böyledir. Bundan dolayı İslâmiyetin suretine uyanların imanı, imanın suretidir. Yani, görünüşte imandır. Namazları, oruçları ve bütün ibadetleri, ibadetlerin suretidir. Yani, hep görünüşte ibadettirler. Çünkü, insan deyince, insanın nefsi anlaşılır. Herkes Ben deyince nefsini bildirmektedir. İnsan ibadet yaparken, nefsi küfür, inkar halindedir. Yaptıklarının yerinde bir iş olduğunu inkar etmektedir. Böyle bir insanın imanı ve ibadetleri, hakiki ve doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için imanın ve ibadetlerin suretlerini, görünüşlerini, hakiki olarak, doğru olarak kabul buyuruyor. Böyle kullarını Cennete koyacağını söz veriyor, müjdeliyor. Cenneti ve Cennette olan kullarını Allahü teâlâ sever. Onlardan razıdır. Allahü teâlâ, sonsuz ihsan sahibi olduğu için, yalnız kalbin tasdik etmesini, inanmasını iman olarak kabul buyurmuştur. Nefsin, anlamasını, inanmasını istememiştir. Böyle olmakla beraber Cennetin de hem sureti, hem de hakikati vardır. Dünyada İslâmiyetin yalnız suretine kavuşanlar, Cennetin de yalnız suretine kavuşacaklar, yalnız onun zevkini, tadını alacaklardır. Dünyada İslâmiyetin hakikatine kavuşanlar ise, Cennetin de hakikatine kavuşacaklardır.

Cennetin yalnız suretine ve yalnız hakikatine kavuşanlar, aynı nimetlerden mesela aynı meyvesinden yedikleri halde, başka başka lezzet duyacaklardır. Resûlullahın zevceleri, hanımları, müminlerin anneleri olup, Cennette Resûlullah efendimizin yanında bulunacaklar, aynı meyveyi yiyecekler ise de, başka başka tat alacaklardır. İslâmiyetin suretine uyanlar, ahirette azaptan kurtulacak, sonsuz saadete kavuşacaklardır."

« Önce
Sonra »

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.

Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.

Teşekkürler.