Sual: Çocuklara isim koyarken ve büyüklere de bir lakap takarken, kötü, çirkin, aşağılayıcı isim koymak ve lakapları takmak dinimizce uygun olur mu?
Cevap: Müslümana kötü isim takmak veya başkasının taktığı kötü ismi söylemek caiz değildir. Soyadı ve müstear isim koymak caizdir. Hadîs-i şerifte;
(Kötü ismi olan, bunu güzel isme çevirsin!) buyuruldu. Mesela, Âsıye ismini, Cemile yapmalıdır. Müslümana güzel isim takmak caizdir. Çocuğuna, övücü isim koymamalıdır. Mesela Reşit, Emin ismini vermemelidir. Muhyiddîn, Nûrüddîn gibi isimler de, yalan ve bidat olur. Fasıkları, cahilleri, mürtetleri böyle isimlerle çağırmak mekruhtur. Çünkü, bunlar, methedici, övücü isimlerdir. Mecaz olarak da, söylenemezler. Kendi çocuklarına, bu isimleri tefeül ederek, uğurlu olmak için koymak, caiz olur denilmiştir. Salih oldukları meşhur olan âlimleri, evliyayı bu isimler ile zikretmek caiz ve faydalıdır. İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
"Çocuğa konulacak isimler arasında en efdal olanı, Abdullah, sonra Abdurrahman, sonra Muhammed, sonra Ahmet, daha sonra İbrahim'dir. Allahü teâlânın isimlerinden olan Ali, Reşit, Aziz gibi isimleri de koymak caizdir. Fakat, bu isimleri söylerken hürmet etmek lazımdır. Bilerek hürmetsizlik eden kâfir olur. Mesela, ismi Abdülkadir olana, Abdülkoydur demek, Hasan yerine Hasso, İbrahim yerine İbo demek, bu isimlerle alay etmek olur. Bu isimlerle alay etmek niyet edilmezse, küfür olmaz ise de, küfre benzeyen şeyi söylemekten sakınmak lazımdır. Çocuk, dünyaya gelip, hemen ölse, ismi koymadan defnedilmez. Abdünnebi ismi caiz ise de, koymamak ihtiyatlı olur."
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, vaazlarında;
"Veledin, çocuğun, valideyni yani ana, babası üzerinde üç hakkı vardır: Doğduğunda Müslüman ismi koymak. Akıllı olunca, kitabet, yazı, ilim ve sanat öğretmek. Baliğ, erginlik çağına ulaşınca, dini ve ahlakı güzel bir Müslüman bulup, bununla hemen evlendirmektir" buyururdu. Oğlunu ve kızını, dinin emirlerine göre yetiştirip evlendiren ana-baba, akraba ve komşular çok sevap kazanırlar.
***
Sual: Birinin mülkü olan suyu çalıp, bu su ile alınan abdest, sahih olur mu, bununla namaz kılınabilir mı?
Cevap: Gasbedilen, çalınan su ile abdest almak sahih ise de, haramdır.
***
Sual: Allahü teâlânın yakınlığından, beraberliğinden bahsedenler oluyor. Bu yakınlık ve beraberlik, insanların birbirine olan yakınlığı, beraberliği gibi midir?
Cevap: Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
"Bakara sûresinin 186. âyetinde mealen; (Kullarım senden beni soruyorlar. Ben onlara çok yakınım!) ve Mücâdele sûresinin 7. âyetinde mealen; (Üç adam gizli konuşunca, Allah onların dördüncüsü olur. Beş kişi gizli konuşunca, Allah onların altıncısı olur. Daha az veya daha çok kimseler olunca da, her nerede olursa olsunlar, Allah onlarla beraberdir) buyuruldu. Allahü teâlânın yakın olması ve birlikte olması, kendisi gibi Bî-çûndur. Yani, bizim bildiğimiz ve anladığımız gibi değildir. Nasıl oldukları anlaşılamaz. His organlarının ve aklın yardımı ile anlayabilen insanlar, his edilmeyen ve akıl ile düşünülemeyen şeyleri anlayamaz. Yakın ve beraber denilince, aklımıza, düşüncemize ve anlayışımıza gelen ve evliyanın keşif ile anladıkları her şeyden, Allahü teâlâ uzaktır. Bunlara hiç benzemez. Allahü teâlâyı böyle düşünmek, yetmişiki fırka içinde bulunan Mücessime denilen bozuk, sapık yola kaymaya sebep olur. Allahü teâlânın bize yakın olduğuna ve bizimle beraber olduğuna inanır, iman ederiz. Fakat, bu yakınlığın ve bu beraberliğin nasıl olduğunu anlayamayız. Bu dünyada, en büyük İslâm âlimlerinin varabileceği şey, Allahü teâlânın kendisine ve sıfatlarına, gayb yolu ile, yani anlamadan inanmaktır."
***
Sual: Verdiği nimetlerinden dolayı, Allahü teâlâya ne yapılırsa şükredilmiş olur?
Cevap: İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalp, dil ve beden ile yapmaları ve inanmaları lazım olan şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine İslâmiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. Aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselama uymaları lazımdır.
Cevap: Müslümana kötü isim takmak veya başkasının taktığı kötü ismi söylemek caiz değildir. Soyadı ve müstear isim koymak caizdir. Hadîs-i şerifte;
(Kötü ismi olan, bunu güzel isme çevirsin!) buyuruldu. Mesela, Âsıye ismini, Cemile yapmalıdır. Müslümana güzel isim takmak caizdir. Çocuğuna, övücü isim koymamalıdır. Mesela Reşit, Emin ismini vermemelidir. Muhyiddîn, Nûrüddîn gibi isimler de, yalan ve bidat olur. Fasıkları, cahilleri, mürtetleri böyle isimlerle çağırmak mekruhtur. Çünkü, bunlar, methedici, övücü isimlerdir. Mecaz olarak da, söylenemezler. Kendi çocuklarına, bu isimleri tefeül ederek, uğurlu olmak için koymak, caiz olur denilmiştir. Salih oldukları meşhur olan âlimleri, evliyayı bu isimler ile zikretmek caiz ve faydalıdır. İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
"Çocuğa konulacak isimler arasında en efdal olanı, Abdullah, sonra Abdurrahman, sonra Muhammed, sonra Ahmet, daha sonra İbrahim'dir. Allahü teâlânın isimlerinden olan Ali, Reşit, Aziz gibi isimleri de koymak caizdir. Fakat, bu isimleri söylerken hürmet etmek lazımdır. Bilerek hürmetsizlik eden kâfir olur. Mesela, ismi Abdülkadir olana, Abdülkoydur demek, Hasan yerine Hasso, İbrahim yerine İbo demek, bu isimlerle alay etmek olur. Bu isimlerle alay etmek niyet edilmezse, küfür olmaz ise de, küfre benzeyen şeyi söylemekten sakınmak lazımdır. Çocuk, dünyaya gelip, hemen ölse, ismi koymadan defnedilmez. Abdünnebi ismi caiz ise de, koymamak ihtiyatlı olur."
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, vaazlarında;
"Veledin, çocuğun, valideyni yani ana, babası üzerinde üç hakkı vardır: Doğduğunda Müslüman ismi koymak. Akıllı olunca, kitabet, yazı, ilim ve sanat öğretmek. Baliğ, erginlik çağına ulaşınca, dini ve ahlakı güzel bir Müslüman bulup, bununla hemen evlendirmektir" buyururdu. Oğlunu ve kızını, dinin emirlerine göre yetiştirip evlendiren ana-baba, akraba ve komşular çok sevap kazanırlar.
***
Sual: Birinin mülkü olan suyu çalıp, bu su ile alınan abdest, sahih olur mu, bununla namaz kılınabilir mı?
Cevap: Gasbedilen, çalınan su ile abdest almak sahih ise de, haramdır.
***
Sual: Allahü teâlânın yakınlığından, beraberliğinden bahsedenler oluyor. Bu yakınlık ve beraberlik, insanların birbirine olan yakınlığı, beraberliği gibi midir?
Cevap: Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
"Bakara sûresinin 186. âyetinde mealen; (Kullarım senden beni soruyorlar. Ben onlara çok yakınım!) ve Mücâdele sûresinin 7. âyetinde mealen; (Üç adam gizli konuşunca, Allah onların dördüncüsü olur. Beş kişi gizli konuşunca, Allah onların altıncısı olur. Daha az veya daha çok kimseler olunca da, her nerede olursa olsunlar, Allah onlarla beraberdir) buyuruldu. Allahü teâlânın yakın olması ve birlikte olması, kendisi gibi Bî-çûndur. Yani, bizim bildiğimiz ve anladığımız gibi değildir. Nasıl oldukları anlaşılamaz. His organlarının ve aklın yardımı ile anlayabilen insanlar, his edilmeyen ve akıl ile düşünülemeyen şeyleri anlayamaz. Yakın ve beraber denilince, aklımıza, düşüncemize ve anlayışımıza gelen ve evliyanın keşif ile anladıkları her şeyden, Allahü teâlâ uzaktır. Bunlara hiç benzemez. Allahü teâlâyı böyle düşünmek, yetmişiki fırka içinde bulunan Mücessime denilen bozuk, sapık yola kaymaya sebep olur. Allahü teâlânın bize yakın olduğuna ve bizimle beraber olduğuna inanır, iman ederiz. Fakat, bu yakınlığın ve bu beraberliğin nasıl olduğunu anlayamayız. Bu dünyada, en büyük İslâm âlimlerinin varabileceği şey, Allahü teâlânın kendisine ve sıfatlarına, gayb yolu ile, yani anlamadan inanmaktır."
***
Sual: Verdiği nimetlerinden dolayı, Allahü teâlâya ne yapılırsa şükredilmiş olur?
Cevap: İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalp, dil ve beden ile yapmaları ve inanmaları lazım olan şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine İslâmiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. Aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselama uymaları lazımdır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder
Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.
Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.
Teşekkürler.