BREAKING NEWS
Yaşam

728x90

header-ad

468x60

header-ad

Kendi aklına uyan sapıtır

Sual: Kendi aklına uyarak âyet ve hadîslere mana veren, bidat sahibi mi olur yoksa bunun imanı mı gider?

Cevap: Bidat itikadı, imanın bozuk ve sapık olmasıdır. Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek ve aklın yanıldığı şeylere inanmak, insanı bu hastalığa sürükler. Her Müslümanın itikatta mezhebin iki imamından birine, yani Matüridi veya Eşari mezhebine tabi olması lazımdır. Bu iki imamdan birini taklit etmek, insanı bu hastalıktan kurtarır. Çünkü, Ehl-i sünnet âlimleri, aklın ermediği bilgilerde, yalnız Kur'ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uymuşlar, akıllarını yalnız bu ikisinin manalarını arayıp bulmakta ve anlamakta kullanmışlardır. Bu manaları, Eshâb-ı kiramdan, Onlar da, Resûlullahtan öğrenmişler ve öğrendiklerini kitaplarına yazmışlardır.

Kur'ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmayan veya şüphe eden, Kafir olur. Açık olarak bildirilmemiş, şüpheli olan emirlere yanlış mana vermek Bidat olur. Kur'ândan, hadîsten yanlış mana çıkarana, Bidat sahibi denir. Kendi anladıklarına, düşüncelerine Kur'ân, hadîs diyene, Zındık denir. Bu yanlış anladığına inanan, bidat sahibi olur. Böyle şey olmaz, aklım kabul etmez derse, kâfir olur. Bir harama mubah diyen kimse, bir âyete veya hadîs-i şerife dayanarak söylüyorsa, kâfir olmaz, bidat sahibi olur. Hazret-i Ebu Bekir ile hazret-i Ömer'in hilafete seçilmeleri haklı değildi demek bidattir. Hilafete hakları yok idi demek ise küfürdür.

***

Sual: Meşhur olmak, dünyalık toplamak için vaaz vermenin, nasihat yapmanın, dindeki yeri nedir?

Cevap: Şöhret için, meşhur olup tanınmak için vaaz vermek, nasihat etmek, kitap yazmak riya olur. Vaaz, emr-i maruf ve nehy-i münker demektir. Münakaşa etmek, başkalarından üstün görünmek ve övünmek için ilim öğrenmek de, riya olur. Dünyalık elde etmek, yani mal, mevki elde etmek için ilim öğrenmek de, riya olur. Riya ise haramdır. Allahü teâlâ için olan ilim, Allahü teâlâdan korkmayı arttırır. Kendi ayıplarını görmeye sebep olur. Şeytanın aldatmasına mani olur. İlmini dünya kazancına, mala ve mevkiye kavuşmaya vasıta eden din adamlarına, ulemâ-i sû, yani kötü din adamları denir.

***

Sual: Bir Müslüman, kendi mezhebinde güç olan bir emri, ibadeti, başka bir mezhebi taklit ederek yapabilir mi?

Cevap: Bir ibadeti, bir işi yapmak için, dört mezhepten birini taklit etmeye niyet etmek, o mezhebe uyarak yapmak lazımdır. Dört mezhebin her birinde, bir işin yapılması için, bir kolay yol, bir de güç yol vardır. Birinci yola Ruhsat, ikincisine Azimet yolu denir. Kuvvetli, hali elverişli olanın, azimet ile amel etmesi efdaldir. Güç olan işi yapmak, nefse daha ağır gelir. Nefsi daha çok ezer, zayıflatır. İbadetler, nefsi zayıflatmak, kırmak için emir olundu. Çünkü nefis, insanın da, Allahın da düşmanıdır. Onu zayıflatarak azmasını önlemek lazımdır. Fakat, büsbütün öldürülmez, çünkü, bedenin hizmetçisidir. Zayıf, hasta, sıkışık halde olan kimsenin, ibadetlerinde, işlerinde azimet yolunu terk etmesi, ruhsat yolu ile yapması lazımdır. Kendi mezhebinin ruhsat yolu ile yapması da güç olursa, diğer üç mezhepten birini taklit ederek yapması caiz olur.

***

Sual: Din adı altında her türlü günahı işleyenlerin ve insanları kendileri gibi olamaya çağıranların bu kötülüklerini söylemek, onlar hakkında kötü düşünmek mi olur?

Cevap: Kalbimiz temizdir diyerek haramları, çirkin ve kötü şeyleri yapanları, iyi niyetle yapılan her şey hayır ve ibadet olur diyenleri, açıkça günah işleyenleri ve Müslümanları aldatarak kendilerine adam, taraftar toplayanları sevmemek, bunlara uymamak lazımdır. Bunların fasık olduklarını söylemek, sû-i zan olmaz.

***

Sual: Âyet-i kerime ile hadîs-i kudsi arasında ne fark vardır?

Cevap: Allahü teâlânın, emir ve yasaklarını, Peygamberlerine bildirmesine Vahiy denir. Vahiy, iki türlüdür: Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirerek Peygambere okur, buna, Vahy-i metlû denir. Bu vahyin kelimeleri de, manaları da Allahtan gelmiştir. Kur'ân-ı kerimdeki âyetler, vahy-i metlûdür. Vahyin ikinci kısmı, Vahy-i gayr-i metlûdür. Bu vahiy, Allahü teâlâ tarafından Peygamberin kalbine bildirilir. Peygamber aleyhisselam, bu vahyi, kendi bulduğu kelimelerle yanındakilere söyler. Bu sözlere, Hadîs-i kudsi denir. Hadîs-i kudsinin kelimeleri, Peygamberdendir. Peygamberin aleyhisselam kelimeleri de, manaları da kendinden olan sözlerine, Hadîs-i şerif denir.

« Önce
Sonra »

Hiç yorum yok

Sorularınız Dinimiz İslam.com hocaları tarafından cevaplandırılacaktır.

Lütfen dini suallerinizi: dinimizislam11@gmail.com mail adresine gönderiniz.

Teşekkürler.